Orhan (şimdiye kadar 187 posta) | | Kadınlar hakkında ’tan korkunuz...
Müslümanlıkta aile, iki kişiden kurulan bir şirkete benzetilmektedir. Şirketin idaresi erkeğe verilmiş, ihtiyaçlarını sağlamak külfeti de ona yüklenmiştir. Hac mevsiminde, Mekke'de Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Vedâ Haccı’nda, deve üstünde söylemiş bulunduğu meşhur Vedâ Hutbesi’nde (8 Mart 632). "Ey Nâs! Kadınlar hakkında ’tan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır." diye hitap ederek, daha yedinci yüzyılda, yüzyirmidörtbin Müslüman hacı namzedine karşı, kadınların haklarını ilk olarak açıklamıştı.
Diğer bir hadîsinde de:
- "En hayırlınız, zevcesine en iyi muamele edendir!" demişti.
Kur'an-ı Kerim’de de:
- "Erkeklerin kadınlar üzerinde meşru olan hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır." buyurulmaktadır: (Bakara Sûresi: 228.).
İki tarafın da hakları korundu
Tarihte kadına tabiî hakkını ve hürriyetini veren, ilk defa kadının mevkiini yükselten de, "İslâm dini" oldu. Müslümanlığın doğuşu sıralarında kadın yeryüzündeki bütün kavimler arasında hakîr ve zelîl bir esaret hayatı yaşıyordu. Hiç bir meselede kadınla erkek arasında bir ortaklık yoktu. Bu iki sınıf, birbirlerine eşit sayılmazlardı. Fakat, Kur'an-ı Kerim’in yaptığı telkinat sayesinde kadın bulunduğu aşağı dereceden yavaş yavaş yükseldi. Erkek de işgal etmiş bulunduğu azametli mevkiinden ine ine, sonunda kadınla erkek eşitlik ve adalet sahasında buluştu. Her iki tarafın da hakları korundu: (Anglikan Kilisesine Cevap, Şâir Mehmed Akif Tercemesi, S. 251.).
Erkeksiz kadın; kadınsız erkek ilerleyemez
Medeniyet sahasında milletler erkekleriyle terakki eder. Fakat, kadın bu terakkiyi tamamlar. Erkeksiz ilerleme olamaz. Kadınsız da ilerleme eksik kalır. Kadın erkekle, erkek kadınla yükselir. Erkeğin libası kadın, kadının libası erkektir: (Prof. İ. H. İzmirli, Elcevâbüssedîd fi Beyâni Dînittevhîd, S. 144, 145.).
Kadınla erkek arasında yaradılış bakımından fark görülmektedir. İslâm dini, bedenî ve ruhî yaradılışları dışında, erkekle kadın arasında müsavilik ilân etmiştir. Kadın, vücut bakımından erkekten daha zayıftır. Erkek kadar irade sahibi de değildir. Erkek gibi sabırlı olamaz. Meşakkatlere katlanamaz. Fakat, çocuk terbiyesinde kadın, erkekten daha ehliyetlidir. Aile hayatında, aile işlerinde erkeğe yardımcıdır.
Hak ve vazifeler eşittir
İslâm dini, hakları erkeklere, vazifeleri kadınlara ayırmış değildir. İki cinsi de vazife ve hak sahibi kılmıştır. Ancak bütün hak ve vazifelerde kadınla erkek arasında eşitlik yoktur.
Vakıa, kadın erkek gibi, fikirde, iradede istiklâl sahibidir. Erkek de, kadın da birbirine tahakküm edemez. Fakat, erkek aile reisidir. Kadın erkeğin rızası olmaksızın bir yere çıkmaz Malından kimseye bir şeyi vermez.
Erkek, hayatın meşakkatlerine göğüs germiş, maişet yükünü yüklenmiş, kadının nafakasını da üzerine almıştır. Erkek, bu ağır vazifeye karşı, kadından meşru işlerde, itaat hakkına mâlik olur. Erkek kadına saygı gösterir. Aile işlerinde kadını ortak yapar. Erkeklik şanına yaraşır bir tarzda kadını himayesine alır. Kadın zengin bile olsa, erkek kadının nafakasını tedarike mecburdur. Kadın erkek gibi tahsil eder. Alim olur. Müftü olur. Hukuk hâkimi olur. Müctehid olur. Yalnız halife olamaz. İslâm kadınları arasında pek çok âlimler, arifler yetişmiştir. Kadının da medenî hakları vardır. Muamelâtta kadının hakları, erkeğin haklan gibidir... Kadın kendi malını istediği gibi tasarruf edebilir.
Nikah, iki tarafı da korur
Kadının örtülü olması, hürriyetini kısmak için değil; şerefini, iffetini korumak içindir. Kadının izzeti iffetindedir. İffet, hem kadın için, hem erkek için bir fazilettir.
İslâm dininde kadın, nikâh münasebetiyle, tabiî haklarından da medenî haklarından da hiçbir şey kaybetmez. Çünkü nikâh, iki taraf hakkının korunması için yapılan bir akiddir. İki taraf, nikâhtan evvel, mâlik bulundukları hususî haklarını muhafaza ederler. Nikâh ile neseb (soy) muhafaza olunur.
İslâm dininde talâk işi yalnız erkeğin eline bırakılmıştır. Bu da aile yuvasının yaşaması içindir. Çünkü erkek aile reisidir. Ailenin koruyucusudur. Kadının mehrini (nikâh bedeli), nafakasını vermek mecburiyetindedir. Bununla beraber, kadın da, birtakım haklara sahiptir. Kadın, talâk işinde, erkeğin elinde bulunan aynı hakkın kendisine verilmesini, nikâh kıyılırken, istiyebilir. Bundan başka, kadın, hâkim vasıtasıyla de nikâhı bozdurmak hakkına mâliktir: (Prof. İ. H. İzmirli, Elcevâbüssedîd fi Beyâni Dînittevhîd, S. 144, 145.).
Günahlar da aynıdır
İslâm dininde kadın da, erkek gibi aynı gaye için yaratılmıştır. Dînî ibâdetini yerine getiren bir kadın erkek gibi sevap kazanır. Bir erkek ne kadar günah işliyorsa, kadın da o kadar günah sahibi olur.
Bir erkeğin kendi itikat ettiği mezhebini zevcesine veya kızına kabul ettirmeye hakkı yoktur. İslâm dini, Müslüman erkeklere, ehli kitâp olan Yahudi ve Hıristiyan kızlarıyla evlenmeye müsaade etmiş ve fakat, Müslüman kocalara, ehli kitaptan olan kadınların itikatlarını bozdurmak hakkını vermemiştir. Yalnız, Müslüman kızların, Müslüman olmayan erkeklerle evlenmelerini, İslâm dini kesin olarak haram kılmıştır. Çünkü, Müslüman olmayanların bağlı bulundukları esaslara göre, kadın, nikahlanmak suretiyle kocasının dinine girmiş olur. Kendi ailesinin soyadını bırakır, kocasının soy adını alır. Müslümanlıkta ise, nikahlanan kadın, aile ismini de, din ve mezhebini de kaybetmez.
|